Bir arkadaş aradı. Yurdun Bey’i kaybettik dedi. İnanmak istemedim. Az sonra belediye hoparlöründen anonsu duydum. İnandım artık. Yurdun Güvenen vefat etmişti. Tarih 15 Kasım 2021 pazartesi. Demek ki 19 Aralık 1944 yılında başlayan 77 yıllık macera sona ermişti. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.
Yurdun Bey’i Gördes’e geldiğim 2012 yılından beri tanıyorum. Tanıştığımız günden beri kafalarımız uyuşmuş olacak ki irtibatımız hiç kopmadı. Özellikle Belediye çay bahçesinde saatlerce yaptığımız sohbetleri artık tahassürle hatırlayacağım.
2017’de “Dostum Yurdun Güvenen” isminde bir yazı yazmıştım. Orada Yurdun Bey’in ne kadar nev’i şahsına münhasır bir insan olduğunu anlatmaya çalışmıştım. Yurdun Bey ilim aşığı bir insandı, araştırmacıydı, kitap hastasıydı. Fakat aynı zamanda hayatın içinde bir insandı. Güzel yemeklerden, güzel musikiden, güzel olan bütün her şeyden lezzet ala ala bahsetmeyi severdi.
Yurdun Bey ile birçok fotoğraf çektirdim. Fotoğraf çekeceğim esnada üstüne başına çeki-düzen verir, bir kral edasıyla, yüce bir dağ başından ovaya bakan bir kartalın özgüveniyle bakardı kameraya. Tolstoy da poz vermeden önce hazırlık yaparmış. Bazen derdim ki Tolstoy’a benziyorsun sadece sakalların eksik. Ve bu onun hoşuna giderdi. Gerçekten de elindeki bez torbayla Tolstoy’a benziyordu. Tolstoy’un da öyle bir fotoğrafı var.
İnsanlardan bîzardı. Şato fikri Avrupa’da nasıl doğdu acaba. Ben de şato gibi bir ev yaptırıp Gördes’ten gitmek istiyorum, diyordu. Yazılarının yarısı Gördes tarihi ile ilgiliydi. Eşrafından yatırına, camisinden çeşmesine, sülalesinden halısına kadar her şeyi yazmıştı. En son Orhan Pamuk’un Gördesliliğini bile yazmıştı. Gördes’i yaza yaza helak oldum, artık benim de kitabım çıkacak, halı hakkında son birkaç eksik kaldı onları da halledince matbaaya vereceğim. Konak hatıralarımı da yazayım değil mi hocam diye bana her defasında sorardı. Ben de : –yazın yazın muhterem efendim, yaşanmış her hatıra değerlidir, derdim. Fakat Yurdun Bey’in bir bu kadar daha ömrü olsaydı yine de yaşadıklarını, bildiklerini yazmasına kifayet etmezdi. Onun için diyorum ki Gördes bir evladını, bir ilim hazinesini belki de hafızasını yitirdi.
Son buluşmalarımızın birinde çok beğendiğim bir Kur’an-ı Kerim meali getirmişti. Rastgele birkaç yer okudum. Yine her zaman olduğu gibi ismini hatırlayamadığı fakat çok sevdiği Abese suresini hatırlattı. Kör bir sahabenin Hz. Peygamberle olan hikâyesini anlatıyor sure.
Tanıştığımız günlerde, cenaze namazımı sen kıldır demişti. Yurdun Bey’in cenazesi Akhisar’a gömüldü. Tam ikindi ezanında caminin önündeydim. Normalde ikindiden sonra kalkacaktı cenaze. Fakat malum korona hastalığından dolayı cenazeyi bekletmemişler, ikindiden önce hemen namazını kılıp defnetmişler. Mezarına vardım, kabına sığmayan Yurdun Bey iki metrelik bir dar kabre sığmış meğer. Fatiha okudum. Benim hakkım varsa helal olsun, sen de hakkını helal et dedim.
Yurdun Bey özgürlüğüne düşkün bir insandı. Neye kızdığını şimdi hatırlayamadığım bir sebepten Tevfik Fikret’in şu şiirini okumuştu.
Kimseden ümmîd-i feyz etmem, dilenmem perr-ü bâl
Kendi cevvim, kendi eflakimde kendim tâirim,
İnhinâ tavk-ı esaretten girandır boynuma;
Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şairim.
Yurdun Bey temiz havayı severdi. Şuranın havası güzel, buranın havası güzel diye muhit muhit hava durumunu titizlikle sayıp dökerdi. Şimdi istirahat ettiği yer sırtını dağa vermiş havadar bir yer. Ruhunun bir kartal gibi kendi cevvinde, kendi eflakinde özgürce süzüleceğine inanıyorum. Nurlar içinde uyu Yurdun Abi.
YORUMLAR